Duygusal Dayanıklılık: Ayakta Kalma Sanatı

Neden Bazı İnsanlar Fırtınalarda Dimdik Ayakta Kalır?

    Hayatın getirdiği stres, belirsizlik ve karmaşa karşısında bazen ne kadar çabuk sarsıldığımızı fark ederiz. Diğer yanda ise en zorlu anlarda bile sakin kalabilen, fırtınalardan daha da güçlenerek çıkan insanlara hayranlık duyarız. Peki bu insanların sırrı nedir? Bu bir süper güç mü yoksa doğuştan gelen bir özellik mi? Cevap ikisi de değil. Bu insanların sırrı olaylara dürtüsel bir tepki vermek yerine onlara bilinçli bir cevap verebilme kapasitesidir. Bu yeteneğin adı duygusal dayanıklılık (rezilyans) ve genellikle yanlış anlaşılan ancak herkes tarafından öğrenilebilen bir beceridir. Bu yazı, duygusal dayanıklılık hakkındaki en yaygın yanılgıları yıkan en şaşırtıcı ve ufuk açıcı beş gerçeği sizin için bir araya getiriyor.

1. Günde 70.000 Düşünce: Zihniniz Kendi Kendini Nasıl Sabote Ediyor?

    Zihnimizin işleyişiyle ilgili bu istatistik her şeyi değiştirme gücüne sahip. Ortalama bir insan günde yaklaşık 70.000 düşünce üretir. Şaşırtıcı olan ise bu düşüncelerin %90'ının bir önceki gün düşündüklerimizin tekrarı olması ve büyük bir kısmının da negatif nitelik taşımasıdır.

    Bu sürekli tekrarlanan negatif düşünceler zamanla zihnimizde adeta birer "zihinsel otoban" oluşturur. Bu otobanlar, zamanla paradigmalarımızı, yani dünyaya baktığımız temel zihniyet kalıplarını oluşturur ve "başıma hep bu gelir" gibi kendi kendini gerçekleştiren kehanetlere yol açar.

    Bu zihinsel otobanlar, bizi “anı yaşamaktan” koparır; zihnimizi ya geçmişin pişmanlıklarına ya da geleceğin kurgusal felaketlerine hapseder. Kaygı ve endişenin rastgele ortaya çıkan duygular olmadığını aksine zihnimizde her gün defalarca prova ettiğimiz, zamanla pekişen birer alışkanlık olduğunu fark etmek, kendi düşünce kalıplarımızı sorgulamanın ilk adımıdır.

2. Karakterinizin Çoğu Siz 11 Yaşına Gelmeden Şekillendi

    Bugün verdiğimiz duygusal tepkilerin kökleri sandığımızdan çok daha derindedir. Araştırmalar kişiliğimizin ve zihinsel formatımızın yaklaşık %70'inin 11 yaşına, %90'ının ise 20'li yaşların başına kadar oluştuğunu gösteriyor. "7'sinde neyse 70'inde odur" atasözünün bilimsel bir karşılığı olduğunu söyleyebiliriz.

    Çocukluktan itibaren yaşadığımız her deneyim her anı ve her duygu, "iç benlik işleme sistemimize" veya bir diğer deyişle "hard diskimize" birer kod olarak işlenir. Bu kodlar bugünkü değerler sistemimizin kişiliğimizin ve temel inançlarımızın temelini oluşturur. İşte bu yüzden karşılaştığımız bir olaya verdiğimiz otomatik tepkiler bu eski ve derinlere kök salmış kodlar tarafından yönetilir.

    Ancak bu bir kader değil. Bu, bize artık hizmet etmeyen eski programları fark etme, onları "unutma" ve bilinçli bir çabayla "yeniden yazma" gücünün tamamen kendi elimizde olduğu anlamına gelir. Farkındalık, bu değişimin anahtarıdır.

3. Gerçek Dayanıklılık Korkusuz Olmak Değil, Korkuyu Yönetmektir

    Duygusal dayanıklılıkla ilgili en yaygın yanlış anlama, onun duygusuzlukla karıştırılmasıdır. Dayanıklı olmak, "ben hiç korkmuyorum" veya "asla endişelenmem" demek değildir. Bu duyguları bastırmak veya yok saymak anlamına gelmez; bu zaten imkansızdır. Gerçek dayanıklılık, olaylara otomatik bir tepki vermek yerine bilinçli bir cevap vermeyi seçmektir. Tepki, eski programlarımızın yönettiği dürtüsel bir patlamadır. Cevap ise durumu anlayan, sakin ve bilinçli bir eylemdir.

    Dayanıklılık, kaçınılmaz olan negatif duyguları (korku, endişe, öfke vb.) fark edip, bu duyguların size ve çevrenize zarar vermeyecek bir boyutta kalmasını sağlama ve durumu kontrol altına alabilme kapasitesidir.

Konunun özünü yakalayan şu ifade durumu en iyi şekilde özetliyor:

    Herkes endişeleniyor, herkes korkuyor. Herkes zaman kızgınlık, öfkeyle tepki verebiliyor. Bunun ölçüsünü zarar vermeyecek boyutta tutabilmek ve bunu tekrar kontrol altına alarak o kapasiteyi kullanmaktan bahsediyoruz.

    Bu bakış açısı özgürleştiricidir. Çünkü üzerimizdeki mükemmel ve sarsılmaz olma baskısını kaldırır ve odağımızı yönetilebilir ve insani bir hedef olan "duygu yönetimine" çevirir.

4. Zihniniz Felaket Senaryoları Yazmakta Ustadır (ve Buna İnanır)

    Zihnimiz, doğası gereği olumludan çok olumsuzu görmeye ve olumsuz senaryolar üretmeye programlıdır. Olabilecek en kötü ihtimali düşünür sonra bu senaryonun üzerine daha da kötülerini ekleyerek adeta bir felaket filmi yazar.

    İşin ilginç yanı zihnin bu ürettiği senaryoları bir süre sonra gerçekmiş gibi kabul etmesidir. Bu senaryoları doğrulayacak kanıtları dış dünyada aramaya başlar ve en ufak bir benzerlikte "bak yine dediğim oldu" diyerek kendi kurduğu tuzağı meşrulaştırır. Bu kendi kendini besleyen bir endişe döngüsü yaratır.

    Bu tuzağın farkına varmak döngüyü kırmanın ilk ve en önemli adımıdır. Düşüncelerimizin mutlak gerçekler değil, sadece zihnimizin ürettiği zihinsel ürünler olduğunu anladığımızda onların üzerimizdeki gücünü kırmaya başlarız.

5. Duygularınızı İsimlendiremiyorsanız, Onları Yönetemezsiniz

    Genellikle en çok gözden kaçırılan ama en temel becerilerden biri budur. Kültürümüzde duyguları saklama, açıkça ifade etmeme veya onları isimlendirmede zorlanma eğilimi vardır. Bu yüzden çoğu insanın düzenli olarak kullandığı duygu kelimesi sayısı oldukça sınırlıdır.

    Kendinize şimdi sorun: Bir an durup düşünseniz, düzenli olarak yaşadığınız kaç farklı duyguyu net bir şekilde isimlendirebilirsiniz? Kızgınlık, üzüntü, mutluluk dışında aklınıza neler geliyor? Bu basit egzersiz bile kendi iç dünyamıza ne kadar yabancı olabildiğimizi gösterebilir.

    Bir duyguyu isimlendirebilmek onu anlamanın ve yönetmenin mutlak ön koşuludur. Adını koyamadığınız bir şeyi kontrol edemezsiniz. Bu nedenle duygusal kelime dağarcığınızı (repertuarınızı) genişletmek duygusal dayanıklılık yolculuğunda atacağınız en temel ve güçlü adımlardan biridir.

Sonuç Olarak Zihinsel Otobanlardan Çıkış Mümkün

    Bu beş gerçek bize gösteriyor ki duygusal dayanıklılık, doğuştan gelen sabit bir kişilik özelliği değil öz farkındalık, bilgi ve pratikle geliştirilen dinamik bir beceridir. Zihnimizin otomatik pilotta kurduğu yolları, paradigmaları ve tepkileri fark ettiğimiz an, onları değiştirme gücünü de elimize alırız.

    Öğrendiklerinizi hayatınıza yansıtmak için kendinize şu güçlü soruyu sorun:

    "Bugün, size artık hizmet etmeyen hangi zihinsel otobanı fark edip o yoldan çıkmaya karar vereceksiniz?"

Yorum Gönder

0 Yorumlar